Bükre Hatun

Bükre Hatun
Posts:5
Joined:Tue Sep 03, 2019 8:01 pm
Bükre Hatun

Post by Bükre Hatun » Sat Sep 21, 2019 8:26 pm

Bükre Hatun [1617-1689]


Bize nasıl öldüğünü anlat.

Kendisine bahşedilen daire her zaman sıcaktı. Saray sokaklarına gösterilen özen ise bir salgına asla izin vermeyecek kadardı. Fakat gelin görün ki hastalık Bükre'nin yaşlı bedenini bulmakta zorlanmamış, onu hızlıca yatağa döşeğe düşürmüştü. Belki de sıkı giyinmeyi ihmal etmişti. Evet evet, bu olabilirdi. Bükre sıklıkla artık o kadar da genç ve canlı olmadığını unutan bir yapıya sahipti. Kendisini korumaya çok önem vermediği bir anda soğuk kapmış olması yüksek bir ihtimaldi.

Zatürreye nasıl yakalandığına emin olamayışı, Bükre'yi hiçbir zaman umutsuzluğa sürüklemedi. Gelip geçeceğini düşündüğü bu hallerinin kalıcılıkta ısrar edişi onun zaman zaman şevkini kırsa da, Bükre son zamanlarına kadar olumlu kaldı. Haftalar süren hastalığına çare olarak önerilen hiçbir şeye karşı çıkmadı, fakat bir işe yaramadıklarında da sızlanmadı. Tüm hayatı boyunca nasıl ılımlı olduysa son günlerini de aynı çizgide geçirdi. Haftalar süren hastalık ondan son nefesini aldığında ise, Bükre ardında hiçbir pişmanlık bırakmamıştı.

"Keşke" kelimesi aklından hiçbir zaman geçmedi. Bükre'ye göre o hayatını zaten dolu dolu yaşamıştı. Saraya köle olarak getirilmiş bir kızdan, sultanları doğurtmuş bilge bir kadına evrilmek herkese nasip olacak bir şey değildi. Daha ne görüp geçirecekti ki? Ölümü, cezasını kesecek bir infazcıdan ziyade eski bir arkadaş gibi karşıladı bu yüzden. Hiç çekinmedi, hiçbir telaşa düşmedi. Son bir öksürük krizinin ardından sıcak yatağında iyice kıvrıldı, ve son uykusuna daldı.

O kadar rahat bir şekilde öldü ki, ağrıyan kaburgalarını son saatlerinde hissetmemesi için Azrail'in ona kıyak geçtiğine yemin edebilirdi. Bu kadar rahat olacağını bilseydi daha önce tatmak isteyeceği bir deneyim değildi elbette, yine de her şey Bükre için, güzel bir romanın bitişi gibiydi.


Bize kendini anlat.

Şımarık, sulugöz bir kız çocuğundan, iyimser ve akıllı bir kadına nasıl dönüştüğünü Bükre hala bilmiyor. Sanki her şey göz açıp kapayıncaya kadar değişmiş ve onu son haline birden bire dönüştürmüştü. Onu eğiten kalfaların maharetiydi belki de, bu denli hızlıca olgunlaşabilmesi.

İyi bir dinleyicidir. Buna ek olarak muhabbetinin de keyifli olduğunu düşünür. Fakat öneri sunma veya birilerini teselli etme gibi konularda genellike bocaladığını düşünür. İnsanların hislerini en iyi şekilde anlasa da, daha iyi hissetmeleri için kelimelere başvurması gerektiği anlarda konuşmayı henüz sökmemiş bir çocuk gibi hissetmeye başlar. Bu yüzden yas havalarının onun için iki kat daha zorlu geçtiğini düşünmüştür hayatı boyunca. Rütbe atlayıp sarayda sözlerine saygı, önerilerine ihtiyaç duyulan bir kişiye evrildikçe, bu hissi artmıştır.

Olumlu hislerini çevresindekilere bulaştırmaktan yoksun olsa da, zor durumlar karşısında aptallık seviyesinde olmayan bir pozitiflik sergiler her zaman. Bunun için gayret göstermesine gerek yoktur. Tüm tavırları içten ve doğaldır; daha nasıl davranması gerektiğini düşünmeden, mizacı onun yerine karar verir ve bedeni bu kararlara göre davranır. Eğitim aldığı yıllarda ustalarına asla başkaldırmadığı, kaba davranmadığı gibi, usta olduktan sonra öğrencilerine de hiçbir zaman kötü söz etmemiş, azar çekmemiştir. En kalın kafalı öğrencisine bile içten gelen bir sabırla davranır ve öğrenmeleri için elinden geleni yapar.

Hızlı öğrenir ve öğrenmenin sonu gelecek bir aktivite olmadığını düşünür. Kıvrak zekası sayesinde, tembel olmasa da bir şeylerin kolay yolunu genellikle bulur. El becerisi teorik bilgileri kapma hızına göre biraz geriden gelse de, yeterli pratikle bu açığı da kapatabileceğine inanır. Okumayı söktüğü günden beri kitap okumak en favori aktivitesi olmuştur. Dairesinde özene bözene oluşturduğu kütüphanesi, onun gözünde adeta bir hazinedir.


Bize işini anlat.

Bükre, Yeni Saray'ın usta ebesiydi.

Hareme getirildikten sonra diğer cariyeler ile beraber, alması gereken standart eğitimini tamamladı. Güzel sesi harem ağalarına musiki alanında kabiliyetli olacağını düşündürttü. Öğrenmeye olan açlığı ve pratik zekası ise dönemin saray ebesi ile hekimlerinin dikkatini çekti. Kendisinden kalır yanı olmayan üç genç hanım ile beraber ebe kalfası olarak seçildi ve eğitimi bu yönde devam etti. Saray hizmetkarı olarak kalmakla hiçbir sorunu olmayan Bükre'nin işine gelmişti bu durum. Öğrenebileceği bir çok yeni şey ise onu heyecanlandırmış ve gözde bir öğrenci haline getirmişti.

Yirmi sekiz yaşına kadar ebe kalfası olarak Yeni Saray'a hizmet etti. IV. Murat'ın ilk dört çocuğunun doğumuna şahit oldu ve usta ebeye asistanlık etti. Yirmili yaşlarının ortalarında saraydan çırağ edilip kibar ebesi olarak devam etmek gibi fikirler zaman zaman aklından geçse de, Şehzade Süleyman'ın eline doğmasıyla bu fikirleri yok olmuş ve saray ebesi olarak kalma fikrine tamamen tutunmuştur. Bükre'ye göre doğum zaten mucizevi bir şeydi. Bir saltanatın devamına ilk şahitlik eden kişi olmak ise bu mucizeyi daha da öteye taşıyordu.

Şansına, Murat'ın bir çok çocuğu olmuştu. Murat'tan sonra gelen İbrahim'in de, hatta Avcı Mehmet'in bile. İbrahim döneminde ustalığa terfi etti ve İbrahim'in şehit edilmesine tanıklık etti. İbrahim'den sonra gelen Süleyman döneminde ise şehzade ve sultan doğumlarına özlem çekti ve diğer ileri gelenlerin çocuklarını doğurtmakla yetindi.

Ustalık döneminde bir çok kalfa yetiştirdi. Altmış yedinci yaşında ise ustalığını en yetenekli öğrencisine devrederek dairesinde sakin bir yaşam sürmeye karar verdi. Şehzadelerin ve sultanların doğumlarını sağlamış biri olarak, el üstünde tutulan ve saygı duyulan bir saray sakini olarak yaşadı.


Bize geçmişini anlat.

Bükre aslen Belgrad'lı. On yaşında iken annesi ile beraber köle olarak Osmanlı'ya getirildi. Annesi bir başka aileye köle olarak giderken kendisi yetiştirilmek üzere Yeni Saray'da hareme yerleştirildi. Babasının akıbeti ise bilinmiyor. Savaş zamanı öldüğünü düşünmekte.

Bükre'nin, saraya getirilmeden önceki anıları oldukça silik durumda. Gerek üzerinden çok zaman geçmiş olması, gerek hareme girer girmez almaya başladığı ağır eğitim bu durumun sebepleri arasında. Sadece, saraya kıyasla çok basit bir hayat yaşadığını sınırları çok bulanık bir şekilde anımsıyor. Annesinden öğrenmeye üşendiği şeylerin aslında ne kadar basit ve kolay olduklarını, havuçlu yemekleri ne kadar sevdiğini, ahırın kokusuna hiç katlanamadığını...

Bir de anne ve babasının ona Maja diye seslendiğini.


Bize korkularını anlat.

Hayatının erken dönemlerinde, her çocukta olacak türden korkulara sahipti Bükre. Kaybolmak, anne ve babayı bulamamak, karanlıkta kalmak, yabancı insanlar... Hepsini yaşadığı söylenebilir. Bilmediği topraklara getirildi, ailesinden koparıldı. Saray karanlık değildi belki de fakat hiç tanımadığı garip giyimli insanlarla doluydu.

Çok geçmeden bu insanlar gibi giyinmeye, konuşmaya, dua etmeye başladı. Getirildiği topraklara dair tüm tarih, gelenek görenekler kafasına kazıldıkça bu korkuların zihninde kapladığı yer de azaldı.

Fakat Bükre, yaşı ilerledikçe yeni korkulara yer açmak zorunda kaldı. Dönem dönem farelerden korktu, bazen ise yüksekliklerden çekindi. Fikirleri geliştikçe değişen korkularının arasında, sınırları belli olmadığı halde sabit kalmakta ısrar eden tek korkusu ise başarısızlık oldu.

Başarısızlık olarak adlandırabileceği bir an olmamıştı halbuki. Hiçbir doğumda hata yapmadı, hiçbir reçeteyi yanlış uygulamadı. Bir hastalığın daha kötü gitmesine hiç neden olmadı. Tüm bunlara rağmen başarısız olma korkusu her işinde onunla beraber kaldı. Deneyim kazandıkça çoğalan bilgilerinden faydalanır bir şekilde, son gününe kadar Bükre'nin zihninde yaşadı.


Bize nasıl göründüğünü anlat.

Yeni Saray'a getirildiği ilk aylarda zayıf ve çelimsiz bir şey olsa da, hızlıca sağlıklı bir kiloya ulaştı. Büyüdükçe oturan fiziksel özellikleri ise, dünyalar güzeli olmasa da "sevimli" olacağına işaret ediyordu.

Acemilik yıllarından hemen sonra hafiften kilo almaya başladı. Etine dolgun, çilli bir hanıma evrildi. Kahverengi gözleri ve saçları, sürekli gülümseyen suratı ile beraber gerçekten sevimli bir hal almıştı. Saçlarını örerek topuz yapmayı hep çok sevdi. Kaftanlarını ise genelde yeşil kumaştan diktirdi. Takılarla arası pek iyi değildi. Hem muayene ve benzeri durumlarda sürekli çıkarıp takmak ona göre değildi, hem de zaten takılara dair hayranlığı olduğu pek söylenemezdi.

Yaşlandıkça kısalan boynu onu biraz daha yuvarlak göstermeye başladı. Kaftanlarında tercih ettiği renkler ise daha toprak tonlarına kaymaya başladı. Saçlarını örmeye devam etti, ve uzunluklarının omuz hizasından kısa kalmamasına özen gösterdi.



Post Reply