[Milan Lyubomir] Kefen

GM
Site Admin
Posts:39
Joined:Mon Aug 26, 2019 6:56 pm
[Milan Lyubomir] Kefen

Post by GM » Tue Nov 10, 2020 5:00 pm

Bir yudum daha, kana kana. Yanaklarının yanından akıyor. Elindeki kallavi tahtadan bardağın aslında bitmiş olması seni durdurmuyor, son damlaları da ıslatsın diye ağzını kafanın üzerine dikiyorsun. Öylesine sıkıyorsun ki bardağı, parçalanıyor. Elini kesmesi umurunda değil, bugün senin gecen. Bugün sizin geceniz. Öylesine iğrenç kokuyor ki burası, bazen öğürüyorsun içtiğinde. Alışılabilecek bir koku değil bu. Eğlence sesleri, sallanan ışıklar ve yirmi metre ötenizde üst üste yığılmış cesetler.

Sarhoş olalı öyle uzunca bir vakit geçmedi, seni sarhoş etmeye ise sadece 10 büyük bardak yetti. Yorgunluğundan olmalı, bir yiğit gibi savaştın bugün. Düşmanın göğsüne soktun hançeri, kılıcı, çekici… Artık ne bulduysan etrafında vurdun küffarın kalbine. Savaş böyle bir yer, değil mi Lyubomirlerden Milan? Savurursun, tükürürsün, çiğner kusarsın düşmanı. Savaşmanın bir adabı yoktur. Edepliler genelde ölürler zaten, veya kaçarlar. Kan kokan kıyafetlerinin kokusuna yeni alışıyorken sen, yeni fıçı getiriyor yan tümenden bir asker. Paylaşacak pek kimsesi kalmamış olmalı. Uzaklarda duyuyorsun Fazıl Ahmet Paşa’nın sesini. Gür, yiğit bir sesi var. Sizden bahsediyor, zaferinizden. Kafan hafif uyuşuk, hafif çöksen de devam ediyorsun içmeye. Kalenin etrafında mum ışığının titrediğine şahit oluyorsun. Sallanıyor ışıklar, belki de sen sallanıyorsun. Bardağın boşaldıkça keyfi yerinde biri dolduruveriyor onu. Sen düşünmüyorsun bu gece, sen içiyorsun. Sen kafalar kestin bugün, sen kemikler kırdın. İyi misin kötü mü, bilmiyorsun. Bu şânı tek başına kim sırtlayabilir, sen değilsen?

“…Uyvar önündeki bir Türk gibi kararlı…” kulaklarında çınlıyor, seni, sizi anlatıyor. Kudretli sıfatlar, kıymetli kelimeler sizler için söyleniyor, Uyvar’ın direğine dikiliyor Osmanlı bayrağı, ilk kez. Gecenin rüzgârında haşmetli şekilde sallanıyor, yeri göğü inletiyor sesi. Soğuk iniyor kaleye, fakat içki ısıtıyor tenini.

Ve bir bardak daha… ve bir bardak daha. Güneş doğdu mu? Güneş battı mı? Kaç yıldır içiyorsun Milan, bir gün mü yoksa yüz senedir mi geçmiyor susuzluğun? Bu mu dindirecek senin susuzluğunu, sen nehirleri içecek kadar kudretli, kâfirin ciğerini elinle alacak kadar kuvvetlisin. Kaçıncı bardak olduğunu hatırlamıyorsun bile, kendinden geçiyorsun artık. Saymak istesen bile sayamazdın zaten. Bir fıçı mı içtin? On fıçı mı? Bu etrafındaki insanlar ne konuşuyorlar? Seninle alay mı ediyorlar? Kalksan kalkarsın, gösterirsin onlara kim olduğunu, dünyanın kaç bucak olduğunu… Ama bugün senin günün, bu sallanan, taklalar atan kale senin kalen. Uyvar kalesi, kan kokan ayaklarının dibine dökülüyor bir anda. Şanını, kudretini, haşmetini onaylar gibi yıkılıveriyor önüne. …Veya sen dengeni kaybedip oturduğun yerden yere devrilmişsindir. İçmeye olan hevesin, kalkmaya olan hevesinden ağır basıyor. Yattığın yerde doğrulup kalkmadan uzanmaya çalışıyorsun bardağına, ancak o senden fersah fersah uzak. Yakıp yıktığınız, viran eylediğiniz bu kale, kafanın etrafında yüzlerce tur atıyor her an. Gözlerini hafifçe kapatıyorsun, bir daha hiç açmayacağını bilemeden. Ufak bir uyku, sonsuz uykuna dönüşüyor, gözlerini ilk kapattığın anda bile dönmeye devam ediyor dünya. Birazcık kestirsen, kalktığında devam edersin zaten, her ne istiyorsan.

Kendini kandırıyormuşsun. Bu, bir uykudan daha fazlasıymış.

Göğe bakıyor göğsün, yüzün. Güneşin sıcaklığını hissediyorsun vücudunun her zerresinde. Işık baskı yapıyor gözlerinin kapaklarına, ancak gözlerini açamıyorsun. Duyuyorsun, seni uyandırmaya geldi biri, ancak hareket etmek içinden gelmiyor. Sen ki kudretli, haşmetli, Deli Milan, istediğin zaman uyanacakmışsın gibi hissediyorsun. “Biraz daha uyuyayım…” diyemiyorsun, ağzın açılmıyor, sözler dökülmüyor. Sarsıyor bedenini seni uyandırmaya çalışan adam. Karşılık veremiyorsun. Sana ne oldu Deli Milan, neden pes ettin? Kalkıp yürüsene, atlasana dağlardan dağlara tek adımda, ovalardan çeksene karı, yağmuru bir nefesinde!

Yapamıyorsun. Hareket etmeyi bırak, gözlerini açacak gücü bile kendinde bulamıyorsun. Yatmaya devam ediyorsun. Yorgunsun sen, bu savaşı kazandırdın. Biraz uyumak senin de hakkın, o kadar leşi kim yapsa, böylesine yorgun olurdu zaten. Sen uyurken alıyorlar bedenini, gömüyorlar kalenin dışındaki mezarlığa. Durun demek gelmiyor içinden, biraz uyusan kalkar çıkarsın zaten sana kazdıkları mezardan. Yırtarsın kefeni, çıkarsın sallarsın tekrardan dağları bayırları, nehirlerin yönünü değiştirirsin. Ama çok uykun var.

Uyuyorsun senelerce, yüzyıllarca uyuyorsun. Geçmiyor yorgunluğun. Bir saniyede geçip gidiyor bunca süre, ne kadar uyuduğunu bile unutmuşsun zaten. Kemiklerin bile toz mu oldu, beynini, kalbini yedi mi kurtçuklar? Pek de umurunda değil, çok uykun var zira. Unutuldu mu Büyük Milan’ın kudreti, becerileri, zekâsını, cesaretini unuttular mı? Kabrinin üzerinden geçti mi, oynadı mı çocuklar tepindiler mi bilmeden, birkaç metre altlarında bir yiğit yattığını? Sıksa taşı suyunu çıkarır, vursa ağaca kırar, deliverir gövdesini. Cesur Milan, sen öleli binlerce yıl geçti. Ömrünü aştı uykun, vücudunu aştı uykun, benliğini aştı, kudretini, haşmetini bile aştı uykun!

Uyan artık ey yiğitlerin yiğidi, askerlerin askeri, ölümün elçisi, zayıfların şarkısı. Uyan artık ey Mert Milan, sen yokken karıştı at izi it izine, bozuldu erkeklik, değişti devir. Aktı zaman, geçti yıllar, milenyumlar birbirini kovaladı. Padişahlar öldü, imparatorluklar yıkıldı. Uyan, ey Cesur Milan! Sana gerek kalmadı belki ama, kötünün sinesine saplanacak bir hançerlik boşluk kaldı!

Bir anda nefes doluyor ciğerlerine, gözlerin açılmak için çığlıklar atıyor. Güneş her sabah değdiği gibi tenine, bu sabah da değiyor olmalı. Ey Deli Milan, uyan artık aç gözlerini, ki seni bekleyen nice muhtaçlar vardır.

Son nefesini veriyor ciğerlerin, yüz binlerce yıl önce aldığın. Ve tekrar çekiyorsun nefesini, tıpkı dünyaya ilk gözünü açtığın gibi. Yeniden doğuyorsun.

İlk nefesin.

Post Reply